Ingilizler Hindistanda Ne Kadar Kaldı ?

Aylin

New member
İngilizler Hindistan’da Ne Kadar Kaldı?

İngilizlerin Hindistan’daki varlığı, yaklaşık 200 yıl süren bir sömürge dönemi olarak tarihe geçmiştir. 17. yüzyılın sonlarına doğru Hindistan'a gelen İngilizler, zamanla bölgede etkilerini artırarak önemli bir sömürge gücü haline gelmişlerdir. Bu makalede, İngilizlerin Hindistan'daki varlıklarını, bu dönemin Hindistan'da ve İngiltere'de nasıl şekillendiğini, ve Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesi sürecindeki rolünü inceleyeceğiz.

İngilizlerin Hindistan’a Gelişi

İngilizlerin Hindistan’a gelmesi, 1600'lerde Hindistan’a ticaret yapma amacıyla kurulan Doğu Hindistan Şirketi aracılığıyla başladı. Doğu Hindistan Şirketi, başlangıçta yalnızca ticaret yapmak üzere kurulmuştu, ancak zamanla Hindistan'da siyasi ve askeri güç kazanmaya başladı. 1757 yılında, Plassey Savaşı'ndaki zaferlerinden sonra İngilizler, Hindistan’ın büyük bir kısmında etkilerini artırmaya başlamışlardır. Bu zafer, İngilizlerin Hindistan’daki egemenliğini sağlamlaştıran önemli bir dönemeçtir.

Hindistan’daki İngiliz Egemenliğinin Yayılması

İngilizler, 18. yüzyılın sonlarından itibaren Hindistan'daki egemenliklerini genişletmeye başlamışlardır. Bu dönemde, özellikle İngilizler tarafından kurulan ve yönetilen yerel hükümetler ve askeri üsler, Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde kontrolü ele geçirmelerini sağlamıştır. 19. yüzyılda İngilizler, Hindistan'ı doğrudan yönetmeye başladılar ve 1858'de, İngiltere Kraliyet Hükümeti tarafından Hindistan’ın yönetimi devralındı. Bu, İngiltere'nin Hindistan’ı doğrudan idare etmeye başladığı bir dönemin başlangıcıydı. Bu yönetim biçimi, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinin temel sebeplerinden birini oluşturdu.

İngilizlerin Hindistan'da Yönetim Biçimi

İngilizler Hindistan'da önce ekonomik çıkarlarını korumaya odaklanmışken, zamanla sosyal ve kültürel yapıyı da etkilemeye başladılar. İngilizler, Hindistan’ın çeşitli bölgesindeki yerel yönetimlerin yerine, genellikle kendi kontrol ettikleri valiler ve memurlar atayarak Hindistan’ı merkezi bir şekilde yönetmeye başladılar. Hindistan'daki İngiliz yönetiminin temel özelliklerinden biri, ayrımcı politikalar ve yerel halkın ekonomik kaynaklarının sömürülmesiydi. Özellikle, Hindistan’ın tarım sektöründen elde edilen gelir, büyük ölçüde İngiltere’ye aktarılmış ve yerel halk yoksulluk içinde yaşamaya devam etmiştir.

Hindistan’daki Bağımsızlık Hareketi

İngilizlerin Hindistan’daki egemenliğine karşı ilk ciddi direniş, 1857'de gerçekleşen Hint İsyanı olarak bilinen olayla başladı. Bu isyan, birçok yerel halkın ve askerlerin İngiliz yönetimine karşı isyan etmeleri sonucu patlak verdi. Ancak bu isyan başarılı olamayarak, İngilizler Hindistan’daki kontrolü daha da güçlendirdi. 19. yüzyılın sonlarına doğru, Hindistan’daki bağımsızlık hareketleri daha organize hale gelmeye başladı. 1885’te kurulan Hindistan Ulusal Kongresi (INC), İngilizlere karşı daha sistematik bir bağımsızlık mücadelesi başlattı. Başlangıçta, Hindistan Ulusal Kongresi'nin amacı İngiltere'yle daha eşit bir yönetim biçimi kurmakken, zamanla tam bağımsızlık talep etmeye başlamıştır.

Gandhi’nin ve Salt Yürüyüşü’nün Etkisi

20. yüzyılın başlarında, Mahatma Gandhi'nin liderliğinde Hindistan'da büyük bir bağımsızlık hareketi başlamıştır. Gandhi’nin uyguladığı pasif direniş, şiddetsiz protestolar ve sivil itaatsizlik yöntemleri, Hindistan halkı arasında büyük bir destek bulmuştur. 1930’da gerçekleştirdiği Salt Yürüyüşü, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinin simgelerinden biri olmuştur. Bu yürüyüş, İngilizlerin Hindistan'daki tuz monopolüne karşı bir direniş olarak başlamış ve Hindistan genelinde geniş bir halk hareketine dönüşmüştür. Gandhi'nin bu tür eylemleri, İngiltere’nin Hindistan üzerindeki baskısını arttırmış ve dünya çapında büyük bir etki yaratmıştır.

İngilizlerin Hindistan’dan Çekilmesi ve Bağımsızlık

İkinci Dünya Savaşı, İngiltere'yi ekonomik ve askeri açıdan zor bir duruma sokmuştu. Savaş sonrası, Hindistan’daki bağımsızlık hareketinin gücü giderek artmış, İngiltere'nin Hindistan üzerindeki kontrolü sarsılmıştır. Hindistan Ulusal Kongresi ve Müslüman Lig gibi gruplar, Hindistan’ın bağımsızlık için son derece kararlıydı. 1947 yılı, Hindistan için dönüm noktası oldu. 15 Ağustos 1947’de İngilizler Hindistan’dan çekildi ve Hindistan, bağımsızlığını kazandı. Bu süreçte, Hindistan, Hindistan ve Pakistan olarak iki ayrı devlet halinde bölündü. Bu bölünme, büyük bir toplumsal ve dini çatışmaya yol açmış, milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve birçok can kaybına neden olmuştur.

İngilizlerin Hindistan’daki Etkileri

İngilizlerin Hindistan’daki varlığı, hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurmuştur. İngilizlerin Hindistan’a getirdiği demiryolları, telekomünikasyon sistemleri, modern eğitim kurumları ve yönetim reformları, Hindistan’ın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Ancak, bu süreçte, Hindistan'ın kaynaklarının aşırı şekilde sömürülmesi, yerel halkın ekonomik ve sosyal yapısının zayıflaması, kölelik ve ayrımcılık gibi olumsuz sonuçlar da doğmuştur.

İngilizlerin Hindistan’daki varlıkları, Hindistan’daki kültürel kimlik ve toplumsal yapılar üzerinde de büyük bir etki bırakmıştır. Hindistan, İngiliz kültürünü büyük ölçüde benimsemiş, ancak aynı zamanda kendi özgün kültürünü de korumaya çalışmıştır. Bağımsızlık sonrası Hindistan, geçmişten gelen bu karmaşık mirası, modern bir devlet olarak aşmaya çalışmıştır.

Sonuç

İngilizlerin Hindistan'daki varlığı, 1600’lü yıllarda başlayan ticari ilişkilerle başlamış ve 1947'de Hindistan’ın bağımsızlık kazanmasıyla sona ermiştir. Bu süreç, Hindistan’ın tarihsel, kültürel ve sosyal yapısında derin izler bırakmıştır. İngilizler, Hindistan’daki uzun süreli varlıkları boyunca birçok alanda iz bırakırken, aynı zamanda Hindistan halkının özgürlük mücadelesinin zeminini de oluşturmuşlardır. Hindistan’ın bağımsızlık süreci, sadece Hindistan için değil, tüm dünyadaki sömürge karşıtı hareketler için de ilham kaynağı olmuştur.